18 Ocak 2016 Pazartesi

2. gün - Mehmmet Melih

hay Allah, tesadüf de bu ya, 20 dakikalık yazı yazmamdaki 2. gün Mehmet Melih'in doğumgünü. Bugün Mehmet Melih tam 1 yaşında oldu. Size Mehmet Melih'i anlatayım ister misiniz?

Mehmet Melih, tatlı mı tatlı, yumuk yumuk, böyle bacaklarını gördüğünüz zaman yoğurma ihtiyacı duyacağınız bir çocuk. Gözleri kapkara, boncuk gibi. Saçları ipek gibi, böyle kestane mi denir o renge bilemiyorum. Dişleri var şuanda, dört tane, iki altta iki üstte. Güldükçe gözüküyorlar. Bir de üstteki iki kişinden biri diğerinden daha uzun, insanın gördükçe gülesi geliyor.

Dişlerden devam edip de yazının seyrini bambaşka yerlere çekelim mi? Ne dersiniz? 

O dişler belli ki büyüyecek, annesinden aldığı sütlerle, yedikleri mamalarla güçlenecek. Başka başka dişleri de çıkacak. Bu sırada Mehmet Melih çok çikolata yemek istediğinde annesi "çok yeme bak dişlerin çürür sonra" diyecek. Böylece Mehmet Melih dişlerin çürüyebilen bir şey olduğunu anlayacak. Acaba  çürümeyi zihninde nasıl canlandıracak? Annesi masanın üzerinde elmaların çürüdüğünden bahsetmişti. Elmayla olabilen bir şeyse, acaba annesi elmalı kurabiye yapmıştı, onun dişleri de kurabiye mi olacaktı? Kurabiye fikri güzeldi ama dişleri olmasa kurabiyeyi nasıl yerdi? Ay annesi de ne güzel elmalı kurabiye yapardı, dişleri en iyisi çürümesin de nam nam nam kurabiyeyi yesin değil mi?

Konuyu şimdi de elmalı kurabiyeye getirelim mi?

Elmalı kurabiye demişken, Mehmet Melih'in annesi çok güzel yapardı. Böyle iç harcını özenle hazırlar, hamuru özenle açar, keser, iç harcını koyar, kıvırır, tepsiye dizer falan, görmeniz lazım. O kadar güzel, özenli yapar ki onu, siz anlarsınız ne kadar özenli bir kız olduğu. Sonra fırına verir onu, kokusu yayılır etrafa, Mehmet Melih şaşkın şaşkın bakar etrafa, bu koku nereden geliyor diye. Ah nice sonra annnesi fırından çıkartır onları, üzerlerine pudra şekerlerini döker. İşte Mehmet Melih'in masalı da orada başlar.

Bakalım şimdi hangi diyarlara gideceğiz?

Pufuduk mu pufuduk, yumaşık bir kurabiye varmış. Hem yumuşak, hem de sıcacıkmış. Sanki sahile yazın güneş vurmuş da, kumsal ısınmış, akşam serini bu arada, o yüzden kumsalın sıcaklığı hoşuna gidiyor, yakmıyor yani. İşte öyle sıcak bir kurabiyenin içi elmalarla cevizlerle doluymuş. Sanki elmalar ve cevizler sonbaharda uyuyakalmış bir çocuk da annesi üzerine battaniye örtüvermiş hamurdan, sarılıvermiş ona, dolanmış böyle. Oh, bir de üzerlerine Mehmet Melih'in annesi pudra şekeri serpmiş, böyle kışın usul usul kar yağar ya hani, masallardaki gibi. Ah, sonra annesinin eline verdiği kurabiyeden bir ısırık almış Mehmet Melih, içinde kuşlar cıvıldamaya, çiçekler açmaya başlamış, bahar gibi.

yaz'dan başlayıp sırayla dört mevsimden bahsettim ama anlaşılıyor mu?

Asıl annesi kurabiyenin üzerine pudra şekerini dökerken Mehmet Melih ona bakıp hayaller kursun istedim ama onu yapamadım. O da zihnimizin bir köşesinde kalsın. Böyle Melih yerde oturmuş, başını kaldırmış yukarılara bakıyor, annesi pudra şekeri döküyor böyle tel süzgeçten.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder