24 Ocak 2016 Pazar

8. gün - yine yeniden doktoraya başvurmama kararı

Allah’ım yine İsam’dayım ve yine doktoraya başvurmama kararı aldım. Bu kararı almadan önce genellikle şunları diyorum:
·         Bir makaleye, kitaba, bildiriye, ne biliyim bir cv’ye rastlıyorum ve “Allah’ım hiçbir zaman bunlar kadar mükemmel olamayacağım.”
·         Yapmam gereken 2 saatlik işi bile çok fazla erteleyip, günleri haftaları çok stresli geçirdiğim için “Allah’ım ben en az dört yıllık bir stresle yaşayamam.”
·         Bir doktora tezinin kaynakçasını okuyup da kitapları hiç sevmemişsem ya da listenin uzunluğundan gözüm korkmuşsa: “Allah’ım ben onca sıkıcı kitabı nasıl okurum? Okusam da nasıl anlarım?”
Bütün bunlar bir yana, o uzun süreç benim için korkutucu. Ama böyle kısa süreli görevler vereceksin. O yüzden bence “ders dönemi” ya da okuma grupları dünyanın en güzel şeyi. Neyden sorumlu olduğun belli, ne zamana kadar okuman gerektiği belli. Sonra üzerinde tartışıyorsun falan, misler gibi. Ama tez öyle mi? Sen kalıyorsun o kitaplarla baş başa. Kim bilir nerede senin işine yarayacak süper kitaplar var, sen gözden kaçırıyorsun, falan. Uf.

Bugün yine, ben gerçekten yüksek lisansı bitireyim de sonra doktoraya başvurmayayım. En iyisi gelip burada felsefeye devam edeyim. Belki oradan edebiyata geçerim, sonra edebiyat öğretmeni olurum, falan diye düşündüm. Hey Allah’ım. Bundan önce buralara yakın bir yerlere tayinim olması gerekiyor. Bütün bunların yanında da hala öğretmenliği kendime ayak bağı olarak görüyorum.

Hâlbuki bak Merve, sen böyle uzun süreçlerin insanı değilmişsin, belli. Doktoraya da başvurmayacağım diyorsun, iyi hoş. Sen neden “ben öğretmen olacağım” diyip de bir rahatlamıyorsun, o zihnindeki mükemmel öğretmen olmuyorsun? Öğrencilerinle her ay geziler yapan falan.
Şimdi birileri çıkıp, ama sen zaten çok iyi öğretmensin falan diyecek. Bi gidin Allah aşkına, ben daha iyisi olabileceğimi biliyorum. Evet, gezi yapıyorum ama bence yeterli değil. Evet sınıflarda etkinlikler vs. yapıyorum ama bence yeterli değil. Daha çok ilgilenebilirim efendiler. Bunların ben farkındayım.

Bir de Allah aşkına ben bunları düşünmeme kararı almıştım ama işte zihnimde dönüp duruyor. Bir de şuan aldığım hiçbir karar bugünümü etkilemeyecek ama yine de “doktoraya başvurmayacağım” dediğimde bir rahatlıyorum. Yoksa “yüksek lisansı bir an önce bitirip doktoraya başvurmalıyım” diye stres oluyorum.
Ya bir de bi şey dicem, şu akademinin projeler kısmında olması çok güzel, bir araya gelip bir şeyler yapmalar, birilerini çağırmalar, ekip oluşturup beyin fırtınaları yapmak falan, enfes hakikaten. Bir tez yazması kötü bence.

O yüzden yok mu şöyle bir üniversitenin araştırma merkezinde memur olma işi? Ben o görüşmeleri yapan kişi olayım, insanları davet edeyim, ağırlayayım, toplantılara katılayım ama tez yazmayayım ya. Bir de üstüne bana para versinler? Ne dersiniz? Bence çok hoş fikir.

Tam da bu sırada aynı reklamlardaki gibi “aradığını iş burada!” diye birisi çıkıp gelse, ne süper olur değil mi?
Bayılırsın, güle güle. Bayılırsın, güle güle.

Allah sizi inandırsın, tam da o sırada şarkıda öyle söyledi, Yaprak Sayar, Hoş Yaratmış Bari Ezel şarkısında. Ne güzel denk geldi değil mi?

İşte hayat böyle şeylerle güzel.

Mesela birazdan abdest alıp namaz kılacağım, sonra da yemeğe gideyim diyorum, tam da o sırada Beyza’yla falan karşılaşsam süper olur değil mi? Kebapçıda yalnız yemek yemek hiç hoş olmuyor, bu bir. İkincisi ortamda ikinci dereceden tanıkların olması ve senin orada tek başına oturuyor olman da hiç hoş olmuyor. Üçüncü dereceden olsa, bir şey değil, zaten belli ki aynı masada oturmican ama ikinci dereceden şimdi sen orada tek oturuyorsun, ama bir yandan görüyorsun. Böyle şey izlenimi vermek hoş değil: Ben burada inatla oturup tek başıma yiyeceğim yemeğimi, sosyal olmak şuan en son istediğim şey.

Yok öyle bir şey.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder