24 Şubat 2023 Cuma

Telefonum Çalındı

Bundan bir önceki gönderiyi yayınladıktan bi 5-10 dakika sonra. Oturduğum cafede masaya biri geldi. ben dilenci sandım, kovdum, kovdum, gitmedi. tekrar geldi. Önüme saçma salak bir kağıt açtı. meğer alttan telefonumu çalmış. Sonra gitti. Gittiğini gördüm. Ben başörtülüyüm ve tekim diye duygularımı sömürdüğünü sanmıştım. Tam bunu anlatıp tivit atacaktım ki baktım telefonum yok. Hemen bağırdım, yan masadakilere eşyalarımı emanet ettim. Peşinden koştum, ama ne yapacaktım ki? Kayıplara karışmıştı. 

Kendimi çok aptal hissettim, tacize uğramış gibi de hissettim. Bir anda oldu ve geri alamadım. Halbuki bir haftadır gözüm gibi bakıyordum, sokakta haritaya bile bakmamaya çalışıyordum ki gözükmesin. Telefonun sigortası yoktu, çok pahalıydı ve eşimin hediyesiydi. Çok üzüldüm. Yan masadaki kadın "benim iki kere çaldılar, bir keresinde elimden zorla aldılar, yanımda bebek vardı" dedi. O zaman "en azından zor kullanmadılar ve bana bir şey olmadı" diye şükrettim. Ama kendimi berbat hissettim. 

O benim malımdı ve benden izinsiz aldılar. Ha bu arada ben dilenci kağıt açtı diye, benim eşyalarıma o pis kağıdı nasıl sürer diye kızmıştım. Meğer o pis elleriyle benim çok sevdiğim telefonumu çalmış. Alçak! Bir de diyorum ki, ne salak ya baygın bile bakmıyor. Gözümün içine bakıyor ama bık bık bık değil. 

İslam'da üç şeyi korumak gerekir, aman beş şeyi, din, hayat, akıl, mal, nesil. Buradaki "mal" hep şaşırtmıştı beni. Artık şaşırtmıyor. Gerçekten Kabe'nin kapısında dua ederken gelip de popomu avuçlayan adamın hissettirdiği gibi hissettirdi. O benim yani, ona nasıl el uzatabilirsin? 

O zaman da günlerce kendime gelememiştim, "birileri çok büyük kaybetti" demiştim. Şimdi de benden güvenimi aldı, ben her insana karşı şüpheyle mi yaklaşıcam yani? Ben insanlara güvenirim. Hele de öyle beyaz tenli, kara kaşlı kara gözlü güzel genç kızlara nasıl güvenmeyeyim? 

Neyse, çaldılar telefonumu. Ben kafeden polise telefon açtım, o an fark ettim ki eşimin telefon numarasını ezbere bilmiyorum. Mail atsam da gelse beni alsa olur mu dedim ama o da tam kesin çözüm değil, hemen görmez falan. Otobüse binsem şimdi otobüs de kalablık, okul çıkışı, bir de onu beklicem. En iyisi yürüyeyim dedim. Estağfurullah, estağfurullah diye diye yürüyorum ama o ayakları böyle sanki sopaymış da öne atıyormuşum gibi kullanıyorum. 

Ev, benim güvenli alanım. Bir yandan anahtarla açıp bir yandan zile bastım ve koyverdim ağladım. Çok kötü bir şey oldu, telefonumu çaldırdım dedim ama ağlamaktan diyemiyorum. Bir yandan çok fena tuvaletim gelmiş, bir yandan terlemişim, bir yandan ağlamamı durdurup anlatmaya çalışıyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum ve tamamen kendimi kocama emanet ediyorum, o sağduyulu biri, tüm adımları söyler bana ne yapacağımı diye. 

Gözümün önünden hırsız gitmiyor. Anlatıp rahatlatmak istiyorum ama anlatabileceğim kişi kocam değil. O da zor bir durumda şuan. Sim kart çıkartman lazım dedi. Benle gelir misin dedim. Geldi. Telefon numaramı söylerken sesim ağlamaklı oldu. Telefoncudaki kız sorry bile demedi. İnsan azıcık insan olur. Neyse. Sonra eve geldik. Gel yeni telefon alalım dedi. Nasıl yani? Madem gidip hemen alabiliyoruz, neden sana da almıyoruz? dedim. Hop yeni bir tartışma konusu. 

Benim bluetooth klavyemle kafede bir şeyler yazarken telefonumu çaldırdığımı öğrenince çok sinirlendi zaten. Ona kadar iyiydi. Ama onun asla sevmediği şeyler, kafede yazı yazmak. bluetooth klavye falan. bilgisayar taşımaktan daha hafif ve mantıklı geliyor bana ama ona göre gösteriş yapmak. hayat tarzına, yaşayışına bakılırsa anlaşılır. ama bana bakınca da anlaşılır. Neyse, bağırış çağırış, bir sürü işin aksayışı, özür dileme ve kapanış.

Bu musibetin şöyle bir hayrı oldu. Günlerdir deprem bölgesiyle yatıyorum, depremzedelerle kalkıyorum. Tüm rüyalarımda arabaya biniyorum, Maraş'a doğru gidiyorum. Ama benim kıymetli bir malım çalınınca resmen şey oldu: Merveciğim sen Londra'nın kuzeyinde, Türklerin yoğun olduğu bir bölgede yaşıyorsun. Burası güvenli değil. Cebine, cüzdanına, kapına, pencerene sahip olmalısın. Elinde kıymetli ne var? Onlara sahip çıkmalısın.

Biz evin kapısını bile doğru düzgün kilitlemiyorduk. Artık kilitliyoruz.

Allah'ım sen koru.

Ha bir de, eşim kimseye söyleme dedi çalındığını, aramızda kalsın olur mu? 

Ayrıca yeni aldığımız telefon tamamen aynısı olmasına rağmen sanki öteki kadar "canavar" değil, biliyor musunuz? Sanki böyle her şeyiyle mükemmel değilmiş gibi. Çok tuhaf.

Ha son olarak, daha kötüsü olabilirdi kısmını düşünrükern şöyle bir aydınlanma yaşadım: yahu hırsızlığı yapan ben olabilirdim, çok şükür ben değilim dedim.

insanlar koca koca kitlelerin önüne geçip alenen yalan söylüyor, hırsızlık yapıyor. Bizim buraya taşınma sebeplerimizden en önemlisi de hırsızlara para kaptırmadan iş yapabilmekti. Yani rüşvet vermeden, birilerinin cebini doldurmadan, hakkaniyetli iş yapabilmek. 

Gittik burada telefonu kaptırdık iyi mi? 

Ayrıca polise bildirim yapıyorsunuz ama "bir şey çıkmaz" diyor herkes. Gerçekten İstanbul bu konuda çok güvenli. Bizde kapkaçın önünü çok güzel kestiler. Bunlar niye kesemiyor?

Halen daha mafya da var zaten buralarda. Şu kebapçı haraç vermiyor diye önüne etten duvar örmüşler falan diyorlar. Neler, neler. Eskiden daha betermiş diye anlatıyorlar hep.

Ben de anlatanların yalancısıyım ama şimdi emin olmadığımız şeyi de yaymamak lazım değil mi? Neyse şey diye dursun burada, Londra'da böyle dedikodular varmış.

Bunlar da belki tarihi veridir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder